19 Kasım 2011 Cumartesi

Tanımlanmış alan ve zamanlar içinde dönüp dururken hayat ve ansızın tanımsız bir şekilde karşısına çıkan biriyle kurduğu sohbet, onu hiç ummadığı yerlere ve zamanlara götürecekti. Bunlardan habersiz bir köşeyi döndü, sonra bir başka köşe daha ve bir başkası...Köşeler arttıkça keskinleşti hatlar, konuşmalar, davranışlar. Yer ve zaman değiştikçe değişti, gitti geldi, gitti geldi, farklı zamanlar ve yerlere.

Tazecik döndüğü bir köşenin ardından söylediği cümlenin altında bir anda ezildi. O cümlenin şahin bir arabadaki mavi neon ışıklar ve ön konsüldeki peluş örtü gibi duracağını düşünememişti. Böyle anlaşılacağını düşünse asla öyle bir cümle kurmazdı, kuramazdı. Bu cümle yaşadığı dünyaya ait değildi ve olamazdı. Yaşadığı dünyayı mı anlayamamıştı? Zaman zaman bir şeyleri yanlış anlayabiliyor ve yanlış kanaatler geliştirebiliyordu, aslında olduğu yer, sandığı yer değil miydi yoksa? İrkildi bu düşünceyle. Kendini kendiyle kandırılmış hisetti. Oyun evrenine hoşgeldin. Tüm bir yaşam, kendi kendisiyle oynadığı kuralları kötü, bozuk, yanlış bir oyuna dönüşmüştü.

Başka bir zamanda, başka bir yerde, başka biri olmak istedi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder