23 Kasım 2013 Cumartesi



Günlerdir yanımda, bir yabancıyla birlikteyim. Boş gözlerle O'na bakıyorum, O ise anlamlı denecek gözlerle yanı başımda beni izliyor günlerdir. O'nu tanımıyorum, boş boş bakıyorum.

Bir ayna istiyorum. Sırrın ardına bırakıyorum O'nu. Yeni bir yüz karşımda, kendi yüzüm, yabancı gözlerle kendimi izliyorum ve yine günlerdir.

Uzun denecek bir zaman sonra cikageliyor beklediğim. Susuyor, onu dinliyorum. "Bana beni burada bekle, dedin, beni bıraktığın yerde bekledim seni" diyor. Bu herşeyi açıklıyor. Suskunluğumu gözlerimden akan iki damla yaş bozuyor. Ona hak veriyorum.

Tanımadığım birlikteliğim geliyor yanıma. Anlamlı gozleriyle. Hala boş bakıyorum, bölük pörçük. O'na karşı mahcubum da bir yandan.

Yabancı olduğum, tanımadığım O hep yanı başımda.

Gider mi diye bakaklıyorum zamansız gelenin ardından...


ve

hala

yabancıların yanında

susmaya

devam ediyorum...

27 Eylül 2013 Cuma



Dedi ki, "Yoklamada bir kişi eksik"

Listeye göz attık, gerçekten de olması gerekenlerden birisi yok..

Dedi ki, "Kalbi yeterince yara almamış daha, onun yaşayacakları henüz bitmemiş. Dün de selam söylemişti zaten, yetmemiş anlaşılan..."

Sustu...

Kafasını çok bilmiş bir tavırla iki yana salladı, göğsünü şişirerek enfes nefesini içine çekti...

Mikrofonik ses tekrar konuşma gücünü kendinde bulamadı, ahh o talih onda olacaktı ki! Kıskançlığını "o güzel" yüreğine gömüp, "yalnız" başarılarına doğru sınıfına doğru yöneldi. Sınıfı sanatçılardan oluşan güçlü bir kadroydu, kendisi de o "sınıftan" olma çabasındaydı. Bir görev verilmişti ve başarmalıydı. Onun yerini asla alamayacağını bilmesine rağmen, şeklen de olsa benzeme çabasını gizlemeden ona benzer espirisiyle kürsüdeydi!

Sustuk...!

17 Haziran 2013 Pazartesi



Duruşu güzel anımsatmalıydı birilerine birilerini...

Birisi bir diğerine yöneldiğinde yorulmamalıydı mesela.

Bir köşebaşını dönerken birileri içi "cız" ediyorken hem de, adımları etkilenmemeliydi...

Dönülen köşeden sonra tökezletmeye çalışmamalıydı biri veya birileri...

Bilinmeyen özneler birilerine boş kalabalık yaparak anlamsızlaştırmamalıydı birini,

Bilinen diğer özneler birilerine etten duvar olurken üstelik...

Biri birine döndü dedi ki: "Karanlık, izbe kentin boş sokaklarını terk etmeye az kaldı, dayan"

Biri diğerine döndü dedi ki: "Az kalmış, diyor, devam"

Birisi yürüdü gitti...

14 Haziran 2013 Cuma



Bir fotoğraf gördüm anlamlarım değişti...

Düz olmaya çalışılmış ancak eğrilmiş bir çizgi üzerinde dizilmiş insanlardan oluşuyordu. Bu eğrilik samimiyetsizlikten çok bozuk bir düzeni anlatıyordu. Samimiyetsizliği ise, kendi içlerinde gruplaşmış samimi görünmeye çalışanlardan anlaşılıyordu. Yüzler seçilebiliyordu. Tanıdık veya değil. Tanınmışlıklarından çok duruşlar ilgi çekici geliyordu. Ortalarda bir yerde tekliği simgeleyen lider gibi görünme çabasında ama kendinden uzaklaşmış, ağrılı bir kişinin sağı ve solunda birikmiş bir kalabalık. Zoraki bir araya getirilmiş hissi uyandırıyor. Yüzler gülüyor ancak hepsi bir başka yana gülüyor; kimi içine, kimi için için, kimi bir diğerine, kimi objektife, kimi kararsız nereye veya neye güleceğini bilemeyen yüzler, çaresiz. İki ayrı uca yerleşmiş iki yüz dikkatimi çekiyor. Rengarenklik ve siyahlık arasında kalmış iki yüz. En garibi bu iki yüz... Birinin vücut duruşu kendisine güvensizliği simgeliyor, normalde ellerimizi nereye koyacağımızı bilemezken bu bedende ayaklar nereye koyulacağını bilememiş sanki; diğerinin ki de farklı değil, yanındakine eğilerek temas ediyor olması sanki saklanmaktan ibaret gibi, sığınıyor gibi.

Bu fotoğrafta eksik bir yüz var. Arkada çizgiden ayrılmış bir yüz arıyor gözlerim. Dengeyi sağlamaya çalışacak irilikte bir bedenden uzanan bir kafada gülen bir yüz. Tek derdi orada görünmek olan ve objektiflere oynayacak bir yüz. O yüzü bu fotoğrafta görememenin burukluğu sarıyor içimi bu sahteleşmiş dünyada.

Fotoğraf sahte miydi? Olası fazla gerçekti. Her yönüyle. Bir anın anı fotoğrafıydı. Anı fotoğrafından daha gerçek ne olabilirdi ki?

Bir fotoğraf gördük, her şey gerçekliğe doğru değişti. Dengesizlikler içinde dengeler yerini buldu.

Bir insan dünyaya bir fotoğraf verdi, bir başkasının hayatı değişti.

Bir insan, insan olabilmek için var oldu, varlığını reddetti.


Bir grup insan...?

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Okkalı denebilecek bir küfürün üzerinde sallanıp duran isme takılıp kalıyor gözlerim. Bir küfüre, bir isme bakıp duruyorum. İlginç bir tesadüf, evrenin bir mesajı gibi. Tekrar küfüre bakıyorum, küfür çok okkalı. Aynı kalemden çıkmamış. Tesadüfen altlı üstlü duruyorlar.

"Tam da olması gerektiği yerde" diyorum içimden.

Ama hangisi okkalı denebilecek küfür mü? Yoksa isim mi?

Hangisi önce yazılmıştır bilinmez, hangisi sonradan gelmiştir bilinmez, bilinmesi gereken eğer bir mesaja ihtiyacın varsa bunu sana evren fısıldarmış...

15 Mayıs 2013 Çarşamba



(g)iz..

Yüreğinde kötülük olan birini verdiği hangi fotoğraftan tanırdınız? Mekanik bir aygıtla çekilmesine gerek yok, gün içinde birbirimizde yüzlerce iz bırakıyoruz...

Dün Orhan Cem Çetin'den geliyordu;

"Sonunda karar verdim: İnsan türünün başına gelmiş olan en büyük felaketlerden biri, yaşadıklarını deneyimlediği gibi hatırlayabileceği süreyi -başta yazı olmak üzere ve fotoğraf da dahil olarak, türlü yöntemlerle- birkaç yıldan, binlerce, belki onbinlerce yıla genişletmiş olmasıdır.

Başka bir deyişle havsalasını başedemeyeceği boyutlara taşımıştır. Oysa algılama, düşünme, hatırlama süreçlerinin insana özgü ve ona başedebileceği kadar veri sağlayan sınırları vardır.

İnsanın bu kadar eskiyi hatırlaması gerekseydi, zaten hatırlayabiliyor olurdu."

alıntı:
http://orhancemcetin.wordpress.com/2013/05/15/hafiza-i-beser-sasmayi-arzu-eder-the-human-memory-asks-to-err/

3 Mayıs 2013 Cuma

Tekin olmayan mekanlar ve zamanlar!

Nesnenin zaman ve mekandan uzaklaşması ile başladı herşey...
Mekan ve zaman ilişkisine gerek var mıydı ki?
Zamansız ve mekansız başladı herşey...
Tekin olmayan mekanlarda, tekinsiz zamanlarda...
Bizi yakalayan bu değil miydi?
Tekinsiz olma halleri...

10 Nisan 2013 Çarşamba

Ve dünya ayaklarımızın altından kayıp gidiyor
Kayıp kentin aydınlık sokaklarında
Başka bir evrende elele buluyoruz birbirimizi
Daha aydınlık olana yürüyoruz koşar adım

Sevdi diye,
sevgiliye...

4 Mart 2013 Pazartesi

Geç saatlerde...

Birbirine yabancı, birbirine yabani iki kişi bir suyun kenarında
Gecenin renklerine dalmışlar, sukut-u hayal içindelermiş...

Yarınsız olan yabancı yabani gecenin renklerine aldanmış, 
Bu aldanış onu güçlü kılmış
Göğsünü şişirmiş 

Gecenin renklerine aldanmayıp aydınlanan yabancı yabani 
Kendi içine kaçmış 

Sükut hayal eylemiş
Hayal sükut eylemiş

......derinlerden gelen bir sessizlik......

Aldanmayıp aydınlanan huzur demiş

Aldanıp yarınsızlaşan elinin tersine kendini koymuş...

Bunun çözümlemesi üç kişiye düşmüş; ben - sen ve o

3. tekil



2 Mart 2013 Cumartesi

Nelerden vazgeçmedik ki bu hayatta, nelerden vazgeçirilmedik...

Perde iner ve oyun biter

İnen sadece perde değildir, bir de maskelerimiz var zaman zaman indirdiğimiz...Bir de kendiliğinden düşüverenler, sıkı bağlanmamış olsa gerek yada ömrünü doldurmuş olmalı ki yapıştığı yerden iniverir. Tıpkı biz kadınların yüzümüzdeki çizgileri yok etmek için kullandığımız maskeler gibi.

Bu hayatta hiç bir şeyi başaramamış olmanın verdiği ezikliği, karşısından çıkarmaya çalışanlarla dolu etraflarımız. Kendi değerimizi unutuyor oluyoruz kimi zaman böyleleri yüzünden. Bir yerlerde okumuştum "dişi erkek" diye tanımlıyordu. Başarılı kadınlarla birlikte olmak ister ancak asla onların başarılarına katlanamaz, yok etmeye çalışır, diyordu. Bu çaba kadına bir şey yapmaz, sadece o ilişkiyi yok eder. Kadın kendini sıyırıp çıkarsa şayet...

Her zaman sıyrılamayabiliyoruz böylesi yaşantılardan. Gerçeği bir kere gördün mü geri dönüşü olmayan bir yol başlıyor düşünenler için. Hayatı yüreğinden ve aklından süzerek algılayabilenler için.

Sıyrılmayı başarmışlara :)

26 Şubat 2013 Salı


Sessizlik en ölümcül silahtır der bazı bazı yazılarda, bazı bazı düşünürler. Sustukça susasın gelir, en derinlerden...Kendi içine sustukça, kendi dışına kusanların çığlıkları gelir kulağa.

Kimseyle bir derdin yoktur, kimseyle bir alıp veremediğin de...

Sükut ikrardan gelir derler, ikrar etmeyi gerektirecek bir durum yokken sükuta dalmak nereden gelir?

3. Tekil...

25 Ocak 2013 Cuma

"İkinizin de kayıbı ve de ayıbı" dedi, bilge kişi

"Hayır kaybeden -o-" dedi, diğeri

Konuyu uzatmadı bilge kişi, bildi ki daha evvelkiler gibi değişen bir şey olmayacaktı.

"Yoluna devam et" dedi, ötekine.

"Yola baktık, toz bulutu her yeri kaplamış, ardından gelen yoğun sis de cabası" dedi, beriki.

"Girin yola, denemezsen bilemezsin" dedi, bilge kişi.

Diğeri, öteki ve beriki yola koyuldu, güvensiz adımlarla.

Bilge kişi artlarından baktı.
Ayrı ayrı yürüyen üç bilinmeyene.
Yolun sonunda bilinen olabilirler ümidiyle.