16 Mayıs 2016 Pazartesi

Hem ne var ki, ben de kedileri bi severim, bi sevmem...
İşime geldiği gibi, sempati oluşturacağını düşünüyorsam derhal kedisavarlıktan bir kedisevere dönüşebilirim.
Belki o kız da beni sever diye.
Sonra geçtiğimiz günlerde eve girdiğimde ona attığım tekmeyi de unutabilirim hemen.
Çünkü o kız var,
o da beni sevsin diye.
Hiç istemesem de eve bir tane kedi alıp zaman zaman o kediyi sevebilirim de...
Neden?
Ya o kız da beni severse diye.

Yani sen kedileri seviyorsun diye ben de severim.

Halbuki "Elmayı seviyorum diye, elma da beni sevmek zorunda değilken!"

13 Nisan 2016 Çarşamba

ben o çizgileri hep tanımıştım...

5 yaşımın güzelliğindeki gibi olabilirdi her şey, hala o çizgileri tanıyor ve tanımlıyor, bir de üzerine anlam yüklüyor olmasaydım...

her birbirine paralel çizginin arasındaki aydınlık boşluktan bakıyor olacağım. ne de olsa(?)...

olsun yine de tüm çiziklere ve çizgilere rağmen!

17 Ocak 2016 Pazar

Hepsinin burnu vardı ve hepsinin de gözleri.
Hepsi birden gülümsüyordu bana doğru.
Kendime yer aradım sağda solda bir yerde,
neyse ki yoktu...
Geçtim en başa oturdum,
neyse ki vardı...
“Çok baş” dediler, “olmaz mı?” dedim.
Kendime yer aradım arkada bir yerde,
neyse ki yoktu...
Neyse ki,
orada kendime yer bulamadım.
Burnuma ve gözlerime baktım,
Yerinde.
Gülümsedim ben de...
Gülüyordum
Neyse ki!...


13 Nisan 2015 Pazartesi

Kocaman kol çantalarına doldurduğumuz küçük kadın yaşamlarımız...

Büyüklüklerin içinde kaybolurken, ellerimiz kol çantasının içinde, aradıkça arar, bulamadıkça bulamaz. Her bulunmayan an o büyüklüğün içinde arayanı yüceltir de yüceltir...önemser; kendini, nesnelerini...mühim bir aramadır...

Bu büyüklüğün içinde bir kayboluş masalını yüceltir, gerekli gereksiz yüzlerce nesnenin içinde kaybolan, gider... giden, -an'lar-. 

11 Ocak 2015 Pazar

Bir fotoğrafın bir tablo kadar güzel olması bir yergi mi, bir övgü mü olmalı fotoğrafa? (bunu daha sonra içimde tartışıp devam edeceğim...)
Tıpkı bir insanın heykel kadar güzel benzetmesi gibi...bu bir yergi midir, övgü müdür insana?

4 Aralık 2014 Perşembe

İçeriden dışarıya doğru mu görüşümüz, yoksa dışarıdan içeriye doğru mu?

Görme eylemi aslında biriktirmeyle başlıyor. Evvela doğan çocuk puslu gördüğü dünyayı gitgide depoladığı görüntülerle net görür hale geliyor. Gördüğü her şeyi anlamasa bile heyecanlanması bundan olsa gerek. Depolarımız genişledikçe ve biz büyüdükçe her şey sıradanlaşmaya başlıyor. Önemsemez hale geliyoruz. Bir zaman sonra bakmakla görmenin farklı şeyler olduğuna kanaat getiriyor, üzerine ukalalıklar yapmaya başlıyoruz.

İçeriden gelen görüntünün yansıması aslında dışarıdaki dünya. Göz görmez bilinç görür diyoruz ya hani! Bellekte depoladığımız, sonrasında anlamlandırdığımız görüntülerle bilinç görür hale geliyor. Aslında "göz görmez, bilinçli görür" diye tekrar elden geçirmek gerekiyor bu tümceyi. Çünkü hali hazırda zaten gören bilicin kendisi diyorum kendi kendime.

Bunları düşününce dış dünyanın gerçekliğini sorgular hale geliyorum. Yıllardır biriktirdiklerimin bilincimden dışa yansıması aslında gördüklerim. Bir benzetme teorisi aslında. Benzeterek ayırt etmeyi öğreniyorum yılların içerisinde.

Ne garip...

7 Ekim 2014 Salı

Gün 24 saat ya hani...
Günde yüz
24 saat yürüyorum,
Kendime doğru...
Yol uzun, yol meşakkatli.
Yürümek yeni bir keşif gibi kişinin terapisi ya hani
Öyle işte...

Öylesine...

23 Kasım 2013 Cumartesi



Günlerdir yanımda, bir yabancıyla birlikteyim. Boş gözlerle O'na bakıyorum, O ise anlamlı denecek gözlerle yanı başımda beni izliyor günlerdir. O'nu tanımıyorum, boş boş bakıyorum.

Bir ayna istiyorum. Sırrın ardına bırakıyorum O'nu. Yeni bir yüz karşımda, kendi yüzüm, yabancı gözlerle kendimi izliyorum ve yine günlerdir.

Uzun denecek bir zaman sonra cikageliyor beklediğim. Susuyor, onu dinliyorum. "Bana beni burada bekle, dedin, beni bıraktığın yerde bekledim seni" diyor. Bu herşeyi açıklıyor. Suskunluğumu gözlerimden akan iki damla yaş bozuyor. Ona hak veriyorum.

Tanımadığım birlikteliğim geliyor yanıma. Anlamlı gozleriyle. Hala boş bakıyorum, bölük pörçük. O'na karşı mahcubum da bir yandan.

Yabancı olduğum, tanımadığım O hep yanı başımda.

Gider mi diye bakaklıyorum zamansız gelenin ardından...


ve

hala

yabancıların yanında

susmaya

devam ediyorum...

27 Eylül 2013 Cuma



Dedi ki, "Yoklamada bir kişi eksik"

Listeye göz attık, gerçekten de olması gerekenlerden birisi yok..

Dedi ki, "Kalbi yeterince yara almamış daha, onun yaşayacakları henüz bitmemiş. Dün de selam söylemişti zaten, yetmemiş anlaşılan..."

Sustu...

Kafasını çok bilmiş bir tavırla iki yana salladı, göğsünü şişirerek enfes nefesini içine çekti...

Mikrofonik ses tekrar konuşma gücünü kendinde bulamadı, ahh o talih onda olacaktı ki! Kıskançlığını "o güzel" yüreğine gömüp, "yalnız" başarılarına doğru sınıfına doğru yöneldi. Sınıfı sanatçılardan oluşan güçlü bir kadroydu, kendisi de o "sınıftan" olma çabasındaydı. Bir görev verilmişti ve başarmalıydı. Onun yerini asla alamayacağını bilmesine rağmen, şeklen de olsa benzeme çabasını gizlemeden ona benzer espirisiyle kürsüdeydi!

Sustuk...!

17 Haziran 2013 Pazartesi



Duruşu güzel anımsatmalıydı birilerine birilerini...

Birisi bir diğerine yöneldiğinde yorulmamalıydı mesela.

Bir köşebaşını dönerken birileri içi "cız" ediyorken hem de, adımları etkilenmemeliydi...

Dönülen köşeden sonra tökezletmeye çalışmamalıydı biri veya birileri...

Bilinmeyen özneler birilerine boş kalabalık yaparak anlamsızlaştırmamalıydı birini,

Bilinen diğer özneler birilerine etten duvar olurken üstelik...

Biri birine döndü dedi ki: "Karanlık, izbe kentin boş sokaklarını terk etmeye az kaldı, dayan"

Biri diğerine döndü dedi ki: "Az kalmış, diyor, devam"

Birisi yürüdü gitti...